Cuma, Mayıs 26, 2006

bir yıl sonra

bir sene geçmiş az once farkettim.bir sene once bir link vesilesi ile tanısmıstık blog denen hadise ile.önceleri kağıtlara yazıp, sonra bazılarını yırtıp attıgımız geçmişimi sanal bir belleğe kaydeder oldum.hoşuma gitmeye de başladı zamanla bu iş.burdan oraya haber veriyordum sanki.kimsenin duymasını beklemeden.bir kaç dakika kopup yaşamdan, yaşamın bizde bıraktığı izleri yazıyordum.
deniz kıyısında sabah saatlerinde görebileceğiniz küçük izler.dalgalardan kaçabilmişse,izini hala koruyabilmişse görebilirsin.görmek istersen elbette.ben görmek istemiyorum.hiç bir iz kalmasın aklımda.ama olmuyor.doldurdukça bu sayfaları yenileri geliyor.
basit bir iş basit bir hayat yaşamayı isterdim.belediyenin bahçesine bakan bahçıvan gibi mesala.ellerimde diken izleri olsun.sabah erken saatlerde çimleri sulayayım.öğlen hiç bişey yapmadan sıcağın geçmesini bekliyeyim.büyüttüğüm çiçekleri seveyim.telefonumun arka plan ekranında diktiğim hanımellerinin resmi olsun.hayatımda hiç bir şey resmi olmasın.kızımın adı çicek olsun.ellerim toprak koksun.renkli taşlar dan yollar yapayım çimenlerin arasına....
bugun yine cuma.yine toplasan bir dünya işim var.havada serin.gideyim taksime.iki tavla oynayayım.iki bira içeyim doktorla..Deyme tabip deyme gönül yarama, dermansız derdime derman arama

Pazar, Mayıs 21, 2006

...

kalabalık , denizin sesi geliyor akşama doğru
sen geliyorsun
beklemiyorum...

şimdilerde yok artık
o günlerden kalan gülüşmeler...
kabuklarımız daha sağlam artık
korkmamıza gerek yok ya nasıl olsa kimse geçemez.
ihtiyar hallerimizi yaşıyoruz ya nasıl olsa hepimiz öleceğiz.
şimdilerde keskin düşlerimizden geniş hayallerimizden eser yok,
daha yorgun daha küskün zamanımız,
daha bir birey olduk galiba kimsenin özlemine ortak olmaz olduk.

şimdilerde sen yoksun.
kalabalık,uğultulu akşamüstleri
bırakmıyor peşimi dargın bir sızı.

rakı masasında yaşam varvasyonları

tavlanın başına oturduğumuzda saat 8 e geliyordu.ben boğazı motorla geçmiş,kendimden geçmiştim.sıkıntılar ardı ardına gelirken,ruhsal rahatlama metotlarından içmeyi ve kumar oynamayı seçmiştim.daha yakın olduğum halde katabolism benden önce gelmişti.demek ki onun daha çok ihtiyacı vardı buna.bir el classico olan mücadele başladı.2-o yaptı doktor.2-2 yaptım.3-2 yaptı doktor.3-3 yapınca maçı,taktik gereği biraz lafa tuttum onu .saldırganlığını yatıştırıp saldırıya geçmenin vakti geldiğinde başladım tekrar.4-3 yapınca maçı doktor telaşlandı.o kadar panik oldu ki bana vur kaç yapmayı bile teklif etti utanarak.psikolojik olarak çöktüğünü gördüğümden, artık maçın kesin benim olduğunu da anladığımdan izin verdim bu saygısızlığa.durum 4-3 ken oyle uzun bir oyun oldu ki, doktor kan ter içinde, zaman zaman allaha dua veya beddua ederek ( bunu bile yaptı ) maçı 4-4 yaptı.ama kafadan kaybetmişti.son eli oynarken, benim tüm pul varvasyonlarımı korkarak izledi.ve acı son.mars a gidip gelmis kadar yoruldu.oyun 6-4 bitti.hesabı ben ödedim.oda istavrit den aldığım karasu ve nobakov un hesabını.nobakovun kapağına yine bir klasik olan, o anki hislerini yazdı.sonra ılık bir bahar akşamında kurulduk bir rakı masasına.açık havada.tokuşturuldu ilk kadehler.sonra yaşam varyasyonları yazıldı bir peçetenin kıyısına...
P: kaçış planları yapıyorum
K:kaç sene ömrümüz kaldı
K: neden kurtulamıyoruz bu anlamsız baskıdan
P : ömrümüzün eziyetleri neler
K: hep birşeyleri ertelediğim için kaçırdım zamanı, şimdilerde yaşamı erteliyorum
P: yaşamak eziyet, bu garson dışında kimseye hesap vermemek isterdim
K: ah bide rakı şişesinde balık olsam
P: kim bilir kaçınca kez konuştuk bunları görüyorum ki güneşin altında yeni bir şey yok
K: peynir güzelmiş be usta
P: çekelim baba,ince dayan
K: hayatta karar vermek her zaman zordur ama emin ol ki karar verememek hepsinden kötü
K: senin ne zaman tatilin olacak nedir bu çalışma olayı sende ben anlamadım.
P: sen bana yanlış yaptın
K: bırak bu serhoş muhabbetlerini....

Perşembe, Mayıs 04, 2006

just in time

satırlar arasında kalan şeyleri mi arıyorum.geriye mi bakıyorum sürekli.geride bişey olmadığı halde.sevemezmiydim seni bütün bunları bilmeden.simdilerde bir söz canımı acıtır.bir bakış kalbimi yerinden çıkarır. duymak istediklerimi duymak için mi ısrar ediyorum.inanmak mı istiyorum, kendi yarattığım şeylere.olmayınca mı kızıyorum.
güneş tepede yine.nasılda esiyor rüzgar.ağaçların yaprakları bu kadar taze olmasa, kopacak gibi dallarından.zamanlamanın önemi bu mudur? şartlar değişince, senin de buna dayanacak gücün olmadığında yeniliyorsun galiba.yenilmek istiyorsun belki yenilenmek için...
uzun yol yapasım var yine.bişeyler çekiyor beni yine.dayanmalıyım.zamanlamayı iyi yapmalıyım.biraz akıllanmalıyım...

...

kim kaldırdı gecenin bu saatinde yatağımdan
hangi şarkı aklıma geldi
yorgun insanların kısa geceleri işte.

aklıma geldi bak , sen olsan şimdi sevişirdik sabaha kadar
ne kadar uzaktasın...
Tam sigarayı bırakacak zamanmış
çay demleyeyim bari...

kasetlerimi buldum geçen gün
kasetten birşeyler dinlemeyeli uzun zaman oldu
hemen onları kurtarmak için bilgisayarımın ruhsuz mp3 çöplüğüne aktardım
tadı mı yok eskisi gibi müzik dinlemenin yoksa şarkılarmı tatsız
30 a yaklaştıkya geçmiş özlemleri ortaya çıkmaya başladı
özlem mi güzelleştiriyor o günleri
yoksa güzelmiydi eskimiş günlerimiz bilmiyorum .

neyi farkettim , kendimle konuşuyorum ve çoğul hitap cümleleri kullanıyorum
belli ki birileri okurken özdeşlik kursun istiyorum
tabi içinde kendi şizofren hayatımızın kalıntılarıda yok değil
olsun kendi kendimin sanrısı olmak bilinçaltımın sanrılarıyla uğraşmaktan daha kolay
en azından kendimi daha iyi tanıyorum bilinçaltıma göre.
Abuk mu gecenin bu vaktinde bunları düşünmek
yorgun insanların depresif halleri işte.

...

Gece sevişirken sabahla
bir dokunuşa doyar tuza ten
haykırır özlemini sabaha.
Gerçek bile değil oysa
dudağa dokunan öpüş
bir anlık kanda sıçrayış
gecelik aşklarını yaşar azgınca.

Ve aşk hala bedensiz yaşanır.

Çarşamba, Mayıs 03, 2006

otoban

yürüsek çimenliğe kadar. buraya otursam lekesi cıkar mı pantolana çimenin.bu erik ağacı sanırım ama şimdi yenmez çok ekşidir. toprak kokusu burnumu sızlatır. acaba toprak mı çekiyor beni. allah korusun.korur mu ?
gece...otabana çıkalım.orta şerit şimdilik iyidir.amma çok kamyon var bu saatte.gebze diyor izmit diyor.bolu dağına kadar gidelim.güzel bir kanal bul.hızlanacam birazdan.sol şerit sanki daha dar geliyor bana.bak bu 4, bundan sonra 5.kaç kilo bu araba.bunun arkasına biraz ağırlık atsam aslında savrulmaz.dördü de çeksin dört çekerse.ben sana beş çekerim şöförlükte.bak bu hızla giderken, ayağımdan çıkarır çorabımı torpidoya koyarım sonra tekrar giyerim.delirtme beni.ben görüyorum onu. ne zaman yavaşlıyacağımı öğretme bana.kadrana bak.bizim de canımız var, can taşıyoruz burda.bu kamyonlar da ne var acaba? gişelere yaklaşıyoruz. istanbuldan çıkmayalım bari. bolu dağı seferini sonra yaparız.hem yarın işe gidecem.hiç para yok ne yapacaz. kaçak mı geçsek.kaçalım be buralardan.gidelim.tüm gişeler bizden alacaklı olsun. dönersek veririz...ya dönmezsek. o zaman devleti dolandırırız.o kadar hizmetimiz oldu dimi.oldumu? bilmem...neyse bas gaza.şöförsem basarım gaza, aşıksam vururum saza. o zaman saz almalı tez elden.turneye çıkararsam hem gaza basar hem saza vururum nasıl fikir.ben begenmedim.bende...bi atm bulda para çekelim.hararetim var.bi de bana sor....amma da korkaksın bee...