Pazartesi, Temmuz 25, 2011

değişenler

-hayat başta, bütünüyle...
-nasıl?
-Sevdikleri ile beraber mutlu huzurlu bir ömür geçirmekten başka ne ister ki insan
-Sevdiklerin de değişir.
-Sevdiklerin değişmez, kişiler değişir.
-Kişiler değişir anladık ama sevdiğin şeyler de değişir.
-Bir nasıl da ben derim
-Dondurmayı severken birden sevmez karpuz seversin
-Oralar çok sıcak galiba bu mevsim
-Evet
-Burda kış yaşanıyor ne ilginç değilmi tabiat
-Güney yarım küredesin anlaşılan, coğrafya öğretmenim beni yanıltmadıysa
-Aşağı yukarı
-Sıcak su ile soğuk suyun karışmadığını gördüm geçende duş alırken
-eee
-Boy abdesti alasım geldi
-Hemen geyik
-Bizde böyle
-Değişmeyen tek şey değişimdir ve aynı derede iki defa yıkanılmaz
-Ben yıkanıyorum, misal çocukluğumuzdaki dere aynı dere ve hala yıkanabilirsin istersen
-Ama yıkanmıyorsun dimi artık.
-Evet
-O zaman demek ki yıkanılmıyor.
-Aslında yıkanabilirim ama cocukken yaptıklarına simdi ne gerek var diyerek ket vuruyorsun.
-Ket?
-Ket vurma işte, engel olmak gibi birşey, hep kullanmak istediğim cümle listemdekilerden....
-Hazırlıklısın her daim. Listeler falan. Cok içten pazarlıklı gördüm seni.,
-Bilirsin bir cümle duyarsın saklarsın yeri gelince kullanayım gibi.
-Ne var başka
-Muaffak olursun işallah demek isterim konuşmanın bir yerinde karşımdakine
-Muaffak olursun umarım bu kafa ile.
-Değişim diyordun ya
-Uykum geldi.
-İki muhabbet edemedik yine, dağıttın gittin konuyu
-Değişim dinamik süreç içersinde, kendi mutlak mantığına oturur.
-Bunu düşünerek uyuyacağım

Cuma, Temmuz 15, 2011

sadelik

Geçmiş yazılarıma bakıyorum da sonraları onları okuyamıyorum. Çok karışık geliyor, gözlerim yoruluyor, dikkatim dağılıyor çabucak. Halbuki sadelik öyle mi ?
Lisede edebiyat kitapların Nurullah Ataç ın denemelerini okur birşey anlamazdım. Adam dil, edebiyat, yalın anlatım der durur, ben hep seni düşünürdüm. Halbuki biraz anlamaya çalışsam belki bugün bu noktada olmazdım.
Sonra Bilge Karasu abimizin dünyasına rastgele girdim. Billur gibi bir dil falan diyesim geliyor ama tabirin kendisini sevmediğimden, ve de entellektüel bilgiden yoksun olduğumdan, inanılmaz diyorum sadece. Bir kelam sorsalar adamdan yana bana, al, oku, ak derim. Karşımdaki etkilenir tabi ama ben gerisini getiremem..Niksar da evimizde, küçük bir kuş kadar hürdüm.
Konuyu dağıtmadan, sadelik üzerine yazdığım deneme ile devam edeyim. Herşeyin sadesi makbuldür. Bugün sade maraş dondurmasının verdiği tat hiç bir dondurmada yoktur. ( Çok iddalı oldu bu cümle, bu satırları yazarken, cremario milano'da sevdiceğimle yediğim dondurmalara haksızlık mı ediyorum acaba diye düşünmeden edemedim. hele kavunlusu öfff) .Kamyonlar kavun taşır.
Sadelik konusu ile ilgili diğer örneklemelere dönersek, aslında basit her zaman güzeldir. Basitlik ve sadelik- yalınlık-her daim ilgi görmüştür. Ama biz bunun farkında bile olmayız çoğu zaman. Ambalajındaki sadelik, doğru renklerle kullanılıyorsa satılamayacak raf ürünü yoktur marketlerde misal.Aynı şey yazıda da geçerli.Sonra alem değişiverdi.
Mimaride de aynı yaklaşımla gözü yormayan, kullanıcının mekanda kendisini rahat hissettiği, simetrik ama aynı zamanda işlevsel tasarımlar,birbirini tamamlayan ancak birbiri üzerinden bütüne ulaşabilen düzlemler insana ferahlık hissi veriyor.Ayrık planlı, ama bir düzen içersindeki mekanlar, insanın madde ile olan ilişkisini adeta tamamlar nitelikde değil mi sevgili okuyucu. Ayrı su , ayrı hava, ayrı toprak.
Mevsimler ne çabuk geçiverdi, unutmak unutmak unutmak...

Çarşamba, Temmuz 13, 2011

gelişen internet teknolojisi hakkında

-Saçma sapan bir başlık olsada, içimdeki düşünceyi ortaya çıkarmak, duraksadığım anlarda başlığa bakarak haa tamam deyip devam edebilmeme yardımcı olması açısından kalmasını yeğliyorum.
-buyrun efendim söz sizde
- Moruk ( bunu montajda çıkarabilirsiniz ama ben sana bir yakınlık duyduğumdan cümleme moruk diye başladım.Değerini bil.Şımarma.) internet mecrasına ilk girdiğim yılları hatırlıyorum da. Şimdilerde herşey çok farklılaşmış.
-Konuyu biraz daha derinleştirebilirmisiniz, hemen heyecana gark oldum.
-Sabırlı ol.Anlatıyorum evladım. Üniversite yıllarıydı, sene 97 falan. Okulun kütüphanesinde toplasan 20 bilgisayardan internete girilebiliniyor. O zamanlar mirc diye bir chat programı vardı, biz interneti o zannedip mal gibi bakardık ekrana, bir de hotmail den mail adresi almıştım ama mail falan atmıyoruz kimseye.Bilmiyoruz atmayı.
-Oooo çok sürükleyici bir serüvene doğru gidiyoruz.
- Mirc da ''asl'' falan öğretmişlerdi bize, paso millete asl falan diyip karşıdan bir şeyler gelmesini beklerdik.Zaten sıra ile kullanılıyordu internet, 1 saat süre sonunda tepene biri dikiliyordu.'arkadaşım süren bitti der gibi '' .Sonraları Altavista'yı öğrenmiştik ( simdi ki google hesabı ) arama yaparak yabancı sitelere giriyorduk.Tabii hızlar berbat, bir resim 1 saate açılıyor felan.
-Dayanılmaz heyecanlı, inanamıyorum.
-Lan makara geçme benle ağzının üstüne çarpacam bi tane.
-Yok hocam devam et, saygım sonsuz.
-Neyse hafız, gel zaman git zaman, internet gelişti tabii, gelişmeleri simdi anlatmama hacet yok. Lakin asıl söyleyeceğim şudur; Blogger olma, bir şeyler yazma hadisesi bende 6-7 senedir var. Simdi olay öyle bir hale gelmiş ki insanların kendini ifade edebildiği tek mekan internet haline gelmiş nerdeyse. Şöyle bir bakıyorum bloglara, twitter, facebook, falan filan, herkes kendisini bir şekilde ifade etmeye, hayran toplamaya, hit almaya odaklamış. Ne kadar iletişimin yüksekse o kadar adamsın durumu olmuş.
-Çok çarpıcı eleştiriler, olağan üstü.Ancak sizde yıllar sonra blog sayfanızı yenilediniz.
-Aslında ben blog sayfamı da değiştirmeyecektim de baktım uyarı falan mesaj bişeyler çıkıyor, mecbur sayfa düzenimizi değiştirdik. Ama başka bloglara bakıyorum, yanda şarkı çalıyor, ordan fotograflar akıyor, tweett yazıları bir yerden yükseliyor, bu ne kardeşim diyorum. Takip etmiyorum zaten, gözüm ağrıyor. Sade olsun yazılar, yumşak yumşak okuyayım istiyorum.
- Üstad kırdın geçirdin beni çok keyifli çok çarpıcı bir röportaj oldu.
-Dalga mı geçiyon ciddi misin anlamadım, o yüzden bir uzaklaş yanımdan.